ÇALINAN DİKKAT: NEDEN ODAKLANAMIYORUZ? (kitap analizi)
- Ümran Atalay
- 7 Şub
- 2 dakikada okunur

Odaklanma, hemen hepimizi yakından ilgilendiren güncel bir konu olmakla beraber hayatımızda önemli yer tutuyor. Dikkat isteyen bir davranıştan kaçınma, bireylerin bir işi sonuçlandırmadaki zorlu süreç gibi cümleler ile açıklanabilir. Hatta bazen keyif veren veya çok da zorlayıcı olmayan bir işte bile odaklanmada güçlük çekilebilir. Gazeteci-yazar Johann Hari, odaklanmakta sorun yaşadığını fark etmesi üzerine ilk olarak suçu kendinde aramış. Ama çoğu insanın odaklanma konusunda sorun yaşadığını görmüş. Bunun üzerine derin araştırmalar yapmaya, uzmanlarla görüşmeye başladığında ise bu konunun kapsamlı nedenler içerdiğini keşfetmiş. Aynı zamanda dikkatimizi geri kazanmak üzerine de kafa yormuş. Hari dikkat kaybını 12 neden ile ele alıyor, dikkatimizi kaybetmenin sadece teknoloji kullanımına indirgenemeyeceğini; uyku düzeni, iş hayatı, stres, beslenme, eğitim gibi pek çok faktörün etkili olduğunu açıklıyor.
Kitabın ilk bölümünde yer alan bir cümle, dikkatimizi nasıl kaybettiğimizi anlamak açısından önemli bir noktaya işaret ediyor: Günlük hayatınızda uzun süredir kesintilere maruz kalıyorsanız, bu dış müdahalelerden kurtulduğunuzda bu sefer kendi kendinizi kesintiye uğratmaya başlıyorsunuz. (Hari, 2022, s. 55) Profesör Gloria Marks ile yaptığı görüşmede bunu öğreniyor. Modern dünyanın bizi içine soktuğu bir döngünün sonucu bu cümle. Sosyal medyadaki kaydırma hareketini düşünelim, iş ortamlarında da aynı durum geçerli; e-postalar, anlık talepler vb. hayatımızın neredeyse her alanında
beynimiz sürekli bir değişime hazır. Böyle olunca da bu kesintiler ortadan kalktığında bile kendimize yeni bir kesinti yaratıyoruz. Hari dikkat kaybının nedenleri arasında uykunun önemine büyük ölçüde dikkat çekiyor. Yetersiz uyku sonucu bireylerde bilişsel işlevlerin zayıfladığını ve bunun dikkat dağınıklığını arttırdığını söylüyor. Yine dikkati etkileyenler
arasında, insaların giderek daha yorgun ve stresle mücadele etmek zorunda kalmasını ele alıyor. Günümüzde yoğun iş temposu, uzun-esnek çalışma saatleri düşünülebilir. Esnek adı altında düzensizliğin söz konusu olduğunu belirtebiliriz. Bu noktada dinlenmek ve uyku düzenine özen göstermek çözüm olabilir. Bir başka konu da okuma konusu; dijital çağda kısa ve hızlı içeriklerin bizi derin okuma pratiğinden uzaklaştırdığını vurguluyor. Bunun için ise bilinçli bir çaba sarf edilmeli, ekran süresi azaltılmalı. Yapılan araştırmalara göre, uzun süreli okumanın beynin derin düşünme becerisiyle doğrudan
bağlantılı olduğu belirleniyor.
Beslenme noktasında ise, modern beslenme alışkanlıklarının beyin fonksiyonları ve dikkat süresine olumsuz etkileri olduğu ele alınıyor. İşlenmiş gıdalar, aşırı şeker tüketimi, besin değerlerinden yoksun yiyecekler beyin sağlığını önemli ölçüde tehdit ediyor. Hazır ve hızlı tüketim pratik gözükse de beyin işleyişine tehdit unsuru. Bazı araştırmalar, modern beslenme tarzının özellikle çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktife bozukluğu (DEHB) belirtilerini arttırabileceğini gösteriyor. Tüm bunların yanında kirliliğin artması da dikkat üzerindeki olumsuz etkiler arasında. Yüksek düzeyde hava kirliliğine maruz kalan bireylerin bilişsel yeteneklerinde düşüş yaşadığını ve odaklanma sorunlarını ortaya koyuyor. Bu noktada çözüm önerisi ise toplumsal ve politik adımlar atılması gerektiği düşüncesi. Hari DEHB teşhislerinin geçmişe kıyasla arttığını belirtiyor. Bu modern dünyada çocukların da ekranlar ve dijital cihazlarla etkileşim halinde olmasının zararlarını ele alalım biraz da. Fiziksel bağlamda; göz yorgunluğu, baş ağrısı, uyku düzeninin bozulması, motor becerilerinin gelişiminin engellenmesi gibi pek çok olumsuzluk ele alınabilir. Psikolojik olarak ise dijital cihazlar; çocukların hayal kurma,
düşüncelerini işleme ve dünya ile ilişki kurma süreçlerini zayıflatıyor. Hari, aynız amanda toplumun çocuklara dayattığı hızlı ve dikkat dağıtıcı yaşam tarzının da psikolojik ve fiziksel sağlığı etkilediğini söylüyor. Çocukların sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için; dijital cihaz kullanımının sınırlanması, doğa ile vakit geçirme, fiziksel aktiviteler ve sosyal etkileşim gibi unsurların hayatlarına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Ümran ATALAY
Comments